Engelsiz bir hayat ve mutlu etmek için çevir pedalları…
Engelsiz Pedalcılar dışarı çıkardıkları çocukların kimiyle rüzgârın elini tutuyor, kimini Güneş’le buluşturuyor ve kimiyle de yağmur damlalarının gökten süzülüşünü izliyorlar.
Samet Aksuoğlu, bisikleti tanımının dışına çıkararak engelli ve engelsizin beraber kullandığı bir iletişim aracı haline getirmeyi başarıyor.
Çevir pedalı adı heyecan olsun.
Çevir pedalı adı özgürlük olsun.
Çevir pedalı adı iyilik olsun.
Pedal çevirmeyle iyilik mi olurmuş demeyin. Bir grup üniversite öğrencisi bunu başarıyor ve biraz eğlence, biraz sevinç ve çokça hareketin yer aldığı bir iyilik dalgası başlatıyorlar. Yorucu ama bir o kadar da mutluluk verici bu iyiliğin mimarları Samet Aksuoğlu ve arkadaşları. Daha çok genç olmalarına rağmen yaptıkları özverili çalışmalar herkesi gururlandırıyor.
Aslında bir bardak çayla başlıyor tüm hikâye. Samet ve arkadaşları bir yaz akşamında kamp yapmak için yola çıkıyorlar ve beklenmedik bir anda başlayan yağmur sebebiyle yolları bir çay bahçesine düşüyor. Öğrenci olduklarından çay içmek için paraları yeterli gelmiyor ve fiyatı düşürmek için mekân sahibiyle konuşmaya başlıyorlar. Bu konuşmalar yan masalardan duyuluyor ve bir süre sonra masalarda oturanlardan biri “Çaylarınız benden gençler, ben ısmarlayacağım çaylarınızı oturun siz.” diyor. Samet ve arkadaşları bu incelik karşısında önce mahcup olsalar da bu kişinin ısrarlarına dayanamayıp önlerindeki bir masaya oturuyorlar. Bir süre sonra yanlarına çayları ısmarlayan kişi geliyor. Bir tabure çekiyor gençlerin masasına. Böylece muhabbet başlıyor. Gençler İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduklarından, buraya kamp yapmak için geldiklerinden ve ders dışı aktivitelerinden bahsediyorlar. Gençlerin enerjilerinden ve neşelerinden etkilenip onlara çay ısmarlayan ve yanlarına oturup muhabbetlerine ortak olan kişi de Uğur Küçükşahin. Konuşma sırasında Uğur Küçükşahin on iki yaşında Ceyda isminde bir kızı olduğunu söylüyor. Ceyda’nın açık omurga hastalığının olduğundan ve bu sebeple istediği gibi yürüyemediğinden bahsediyor. Uğur Bey, bu gözleri ışıl ışıl gençlerden bir istekte bulunuyor: Kızı Ceyda’yla tanışmalarını. Samet ve arkadaşları bu durumdan çok memnun olacaklarını söylüyorlar, birbirlerinin numaralarını aldıktan sonra görüşmek için sözleşip ayrılıyorlar. Böylece ilk anda farkına varmasalar da bu çay bahçesi iyilik tohumlarının ekildiği ilk yer oluyor.
Bu gençler, kısa bir süre sonra Ceyda’yla tanışmaya gidiyorlar. O da diğer özel çocuklar gibi dışarı çıktığında yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. Yolların yapısından, sokaklardaki engellerden, insanların anlamsız bakışından söz ediyor.
Aslında Ceyda ve onun gibi engelsiz bir dünya dileyenlerin çok basit bir isteği var: Tüm insanlarla aynı gökyüzünü paylaşmak. Onlar sadece bunu istiyorlar. Onların bu isteğini Samet başarıyor ve bu iyilik dalgasının ilk halkasını oluşturuyor.
Samet aynı zamanda bir bisiklet tutkunu. Hayatının başkahramanı diyebileceğimiz kadar çok seviyor bisikleti. İstanbul’da yaşayan Samet, üniversiteye, markete, kafeye bisikletiyle gidiyor. Bu arada o sıralarda başlayacak olan Türkiye Bisiklet Filmleri Festivali’ne hazırlanıyor. Hatta festival için kendisine özel tasarımlı, Hollanda tipi kasalı bir bisiklet verilmiş. Birgün el ilanı dağıtırken aklına çay bahçesinde tanıştıkları Uğur Küçükşahin’in kızı Ceyda geliyor ve “Neden Ceyda’yı bu bisikletle gezdirmiyorum ki?” diye soruyor kendine. Bu fikri gerçekleştirmek için yanına bir arkadaşını alıp yola koyuluyor. Ceyda’nın anne ve babasıyla bu düşüncesini paylaşıyorlar. Ceyda’nın babası o sıralar bir banka müdürünün makam şoförlüğünü yapıyor. Samet şöyle diyor: “Uğur abi sen nasıl birilerinin makam şoförüysen biz de Ceyda’nın makam şoförü olmak istiyoruz.” Anne-baba önce biraz tereddüt etse de kızlarının mutluluğu için gelen bu süper kahramanları daha fazla kıramıyor. Bisikletin kasasına evden yastık, minder yerleştirip Ceyda’yı oturtuyorlar. Böylece Ceyda’yı İstanbul’da şahane bir gezintiye çıkarıyorlar. Ceyda İstanbul sokaklarında insanların, arabaların arasında bisikletle özgürce dolaşmaktan büyük keyif alıyor. Bir bisiklet Ceyda’nın engellerini kaldırıyor. Belki de bisiklete binmek hayallerinde bile olmazken şimdi onu gerçekleştiren birilerinin olması onu hayata daha sıkı bağlıyor. Böylece Samet kendi tabiriyle Ceyda’nın makam şoförü oluyor.
Bir süre sonra Samet’in Ceyda’yla yaptığı gezi, kulaktan kulağa yayılıyor ve aileler kendi çocuklarını da gezdirmesi için Samet’e ulaşmaya başlıyorlar. Samet artık aynı anda birçok çocuğun makam şoförü oluyor. Üniversitedeki derslerden fırsat buldukça bedensel engelli, lösemili, otizmli çocukları bisikletiyle gezdirmeye çalışıyor. Fakat bir zaman sonra daha çok çocuğu mutlu etmek için daha fazla gönüllüye ve bisiklete ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Bu düşünceyle bir dernek açılması konusunda çalışmalara başlıyorlar. Başlarda derneğin açılmasıyla ilgili umutsuzluklar olsa da iyilik tohumlarının yeşermesiyle gönüllü sayısı yüzlerce insana ulaşıyor.
Derneğin ismi de içindekiler kadar özel: Engelsiz Pedal Derneği
Derneğin yaptığı çalışmalar sayesinde ulaşılan gönüllü sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu sayede bisiklet sürecek kişiler belirleniyor. Samet bu bisiklet sürücülerine makam şoförleri ismini vermiş ve gönüllüler buna karar verdikten sonra birtakım eğitimden geçiyorlar. On aşamadan oluşan bu eğitim psikologlar ve öğretmenler eşliğinde başlıyor. Çünkü ilk ders hitap dersi. Çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusunda eğitici bir ders verildikten sonra profesyonel bisikletçiler tarafından trafik, teknik eğitim ve ilk yardım dersleri veriliyor. Eğitim sonrasında yapılan sınavı kazanan kişi makam şoförü olmaya hak kazanıyor. Geziler iki makam şoförü tarafından gerçekleşiyor. Biri trafiği kontrol ederken diğeri de çocuğu gezdiriyor. Ayrıca bu gönüllüler çocuğa oyuncak, çikolata gibi hediyeler de alıyorlar.
Engelsiz Pedal derneğinin kullandıkları bisikletler özel yapım olduğundan maliyeti hayli yüksek. Fakat gönüllülerin yardımı, yapılan festivaller, kermesler, canlı bisiklet gösterileri ve konserler sayesinde engelsiz bir hayat için pedal çevirmeye durmaksızın devam ediyorlar. Onlar bu yaptıklarını hiçbir karşılık beklemeksizin tanımadıkları çocuklar için yapıyorlar. Daha fazla engelli çocuğun yüzünde aynı tebessümü görmek ve daha fazla gönüllüye ulaşmak için canla başla çalışıyorlar.
Samet Aksuoğlu’nun başlattığı bu proje, 2011 yılında görme engellilerin 2013 yılında da ortopedik engellilerin bisikletle geziler düzenlediği büyük bir gönüllülük organizasyonu haline geliyor. Bu sayede bedensel engelleri sebebiyle evlerinden çıkamayan bu çocukları kamusal alana kazandırmak ve dünyayla tanıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Onlar bu yaptıklarıyla vaktinin çoğunluğunu evinde geçiren engellilerin dışarıya açılan penceresi oluyorlar.
Tüm Türkiye’yi bu iyilik hareketine katmak için çalışıyorlar ve hızla genişleyen bir iyilik ağı dört bir tarafı sarıyor. Dışarı çıkardıkları çocukların kimiyle rüzgârın elini tutuyor, kimini Güneş’le buluşturuyor ve kimiyle de yağmur damlalarının gökten süzülüşünü izliyorlar.
Yol Arkadaşım Her Yerde
Samet ve gönüllülerin yaptığı başka bir organizasyon ise Yol Arkadaşım projesi. Engelsiz Pedal içindeki bir proje olan Yol Arkadaşım projesiyle bedensel ya da görme engelli arkadaşlarıyla ormanda kuşların sesini duymaya, bir göl kenarında balık tutmaya gidiyorlar. Çadırlar kurup kamp yapıyorlar, beraber ateş yakıp yemek yapıyorlar ve gece aynı gökyüzünün altında uyumanın keyfine varıyorlar. Belki de dışarıda hiçbir şekilde karşılaşma imkânı olmayan bu insanlar uzun bir yolculuk için buluşuyorlar. Bazen bir şehirden diğerine gidiyorlar bazen dağlara çıkıyorlar bazen yaylalarda mis gibi temiz havayı beraber soluyorlar. Şehirler arası yolculuklara çıkıyorlar ve tüm bunları yaparak aslında şunu göstermeye çalışıyorlar: Gerekli imkânlar sağlanırsa engelli dediğimiz o muhteşem insanların da her şeyi yapabileceklerini. Nitekim öyle oluyor. Samet, Boğaziçi Üniversitesinde okuyan görme engelli bir arkadaşına “Van Gölü’ne gitmeye ne dersin?” diye soruyor. Sonrasında hızlı bir şekilde karar verip bisikletlerini otobüse yüklüyorlar ve Van’a doğru yola koyuluyorlar. Ocak ayında ve -10 derece soğukta Van Gölü’nün etrafını turluyorlar. Bu, iki arkadaş için de muhteşem bir deneyim oluyor. Turu iki kişilik tandem bisikletlerle yapıyorlar. Bu bisikletleri de gönüllülerin desteğiyle Hollanda’dan getiriyorlar. Tandemlerde iki kişinin de pedalı var ve onlar hayata beraber pedal çeviriyorlar. Samet bu yaptığıyla gösteriyor ki aslında engelli-engelsiz ayrımları sadece zihnimizde. Yapmamız gereken ilk şey ise zihinleri bu düşüncelerden ayıklamak.
Engelsiz Çorbalar Dağıtılıyor
Etrafına iyilik dağıtan gençlerin yaptıkları sadece bunlarla sınırlı değil. Onlar ayrıca Engelsiz Çorba projesiyle geceleri sokaklarda yatanlara çorba dağıtıyorlar. Gönüllülerin yaptığı çorbaları termoslarına doldurup sıcak-soğuk, yaz-kış dinlemeden bisikletleriyle İstanbul sokaklarını dolaşıyorlar. Gecenin bir vakti herkes yatağında uyurken onlar paylaşmanın verdiği tarifsiz duyguyu yaşıyor.
“Bazı insanlar sıkıntı içindeyken onları görmezden gelemeyiz.” diyerek bu projeye başlamışlar. Onların istedikleri hayat devam ederken sokakta yatan binlerce insanın ve evlerinden uzakta izbe yerlerde yaşamlarını sürdürmeye çalışan mültecilerin farkına vardırabilmek, fark ettirebilmek.
Yanlarında engelli arkadaşları da var. Onlar ise artık yardım edilen değil yardım eden konumunda olmaktan gayet mutlular. Bu onların kendilerine olan özgüvenlerini perçinliyor. Beraber yaşadıkları bu mutluluk onları hayata bir birey olarak tutunmalarını sağlıyor.
Her perşembe düzenledikleri Engelsiz Perşembe günleriyle de engellilerle, mültecilerle ve evsizlerle nasıl iletişim kurulacağı nelere dikkat edileceği konusunda fikir alışverişi yapıyorlar.
Samet Aksuoğlu ve arkadaşları yaptıklarıyla bisikletin tanımını değiştirdiler. Bisiklet, spor yapmak, eğlenmek ve ulaşım aracı olmanın ötesinde bir iletişim ve yardımlaşma aracı haline dönüştü. Engelli-engelsiz bir araya geldi, aralarındaki bağ güçlendi ve bir dostluk aracı haline döndü.
Samet ve gönüllülerin yaktığı iyilik kıvılcımı çoktan alevlenip sonsuz sayıda iyilik dalgası haline geldi bile. Onlar gerçekleştirdikleri bu iyi fikirlerle tüm insanların bir arada bulunabileceğini bir kez daha kanıtladı.