
Fatih Mehmet Cülüc, Mut, Mersin
Yıllar önce, daha çocuk sayılacak bir yaştaydım. İlkokulu bitirmiş ve daha ne yapacağıma karar verebilmiş değildim. Aslında bir şeye karar verebilecek bir olgunluk ve yaşa da çok sahip olduğumu düşünmüyordum. O yıllarda her şeyimize babamız karar verirdi. Bir gün Babam dedi ki:
-Oğlum seni Kur’an kursuna vereceğim iyice bir dini eğitim al dedi. İtiraz edemezdim.
-Peki Baba nasıl istersen öyle yapalım, gideyim dedim.
Başladım fakat tadı yoktu, nedenini de bilmiyordum. Hocalar soğuk ve ilgisizdi. Bir müddet sonra bıraktım kursu. Ve o ara duydum ki, bazı ilkokul ve mahalle arkadaşlarım, bulunduğumuz ilçede ki İmam Hatip Lisesine kayıt yaptırmışlar. Bu durum bende müthiş bir heyecan yarattı ve arkadaşlardan geri kalmak istemedim. Ben de kayıt yaptırmalı ve ben de okumalıydım. Ama bu duruma Babam acaba ne diyecekti. Babama söyledim, babam;
-Oğlum abin de okudu, sen de evde kalıp bana yardımcı olacaksın. Bağ bahçe işlerini beraber yapacağız. Hem ben istesem de seni okula gönderemem.
Çok şaşırmıştım, niye gönderemezdi, sanki meselenin iç yüzü “maddi imkânsızlıklar” değildi. Neyse ben yine de ısrar etmeye devam ettim. Çok uğraştım, çabaladım ve en sonunda kayıt yaptırmak için gerekli izini aldım. İçim içime sığmıyor, coşkumdan bastığım yerleri görmüyordum. Müthiş bir heyecandı bu, çünkü kocaman bir okul, bir sürü öğretmen, yığınla öğrenci olacaktı. Gözlerim parıl parıl parlıyordu ve kim sebep olmuşsa bu işe çok dua etmiştim. Gerçi sonradan öğrendim ki, benim okumama vesile olan, o yıllarda ilçemde görev yapan bir vaizmiş. Babamın anlattığına göre, vaizle konuştuğunda ona sormuş:
-Hocam ben bu çocuğu kursa gönderirken, benden bir söz aldılar, hatta yemin ettirdiler. O nedenle ben oğlumu okula kayıt yaptıramadım. Vaiz öyle kızmış ki.
-Ali amca eğitim almaya, ilim öğrenmeye yemin edilir mi? hangi aklı evvel sana bunu yaptırdı. Ya Ali amca, her türlü vebal benim boynuma, git oğlunu okula kayıt ettir.
Yıllar geçti, ben okulu bitirdim ve sene seksen dokuzda aynı ilçemin küçük bir köyüne imam olarak atandım. Hem biraz ürkek, hem biraz çekingen, ama bir o kadar da enerjik ve hareketliydim. Farklı bir şeyler yapmak geçiyordu hep içimden. Köy küçüktü çok fazla lisede okuyan yoktu. Hele Üniversitede okuyan hiç yoktu. Köy halkının büyük bir çoğunluğu tarım ve geri kalanı da hayvancılıkla uğraşıyordu. Küçük bir de ilkokulu vardı. Öğretmen ile tanıştık iyi niyetli bir arkadaştı.
Bir gün okula varmıştım. O saatte çocukların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi vardı. Bana öğretmen;
-Hocam istersen, bu dersi sen anlat, zira siz din eğitimini bizden daha çok aldınız.
-Peki hocam anlatayım becerebildiğim kadar, diye cevap verdim.
Bir taraftan da çocukları tanımaya ve kabiliyetlerini ölçmeye uğraşıyordum. İçlerinde bir öğrenci vardı ki, adı da tıpkı benim ki gibi Fatih idi. Gözlerinden belliydi zeki olduğu, ama tek derslikli bir sınıfta ne kadar başarılı olabilirdi ki. Kendisine sordum, okumak istiyordu, ama şartlar olumsuz olunca fazla bir umudu da yoktu. Ailem bilir diyordu.
Bir gün babasıyla oturduk, sohbet ettik ve bu durumu anlattım.
-Kemal abi senin bu Fatih var ya, çok zeki bunu istersen imkânları daha iyi bir okula versek, nasıl olur, dedim
-Hocam iyi de, burada bağ bahçe tarla çok, buralara da bakacak adam gerek, dedi.
Anlattım ona hikâyemi, çünkü Fatih’le biz aynı kaderi yaşıyorduk. Ona ilim öğrenmenin ne olduğunu, uzun uzun anlattım. Bu çabam onu ikna etmeye kâfi geldi. Fatih’i tekrar gördüğümde ona dedim ki;
-Fatih Babanı ikna ettim, seni okutacak.
Gözleri boncuk boncuk olmuştu, ayağının dibindeki yırtık plastik topa daha bir coşkuyla vurdu. Yıllar sonra benim okumama vesile olan vaizin duygularını yaşadım o an. Her halde o vaiz de yıllarca yaptığı bu iyiliğin süruru ile yaşamıştır.
Aradan yıllar geçti, ben o köyden ayrıldım. Uzun zaman sonra bir gün Kemal abiyle karşılaştım. Bizim Fatih nerede, ne yapıyor diye sordum. Kemal abi çok mutluydu ve gözleri doldu. Yutkundu, kelimeler boğazında düğümlendi. Biraz toparlanınca dedi ki;
-Oğlum öğretmen oldu ve yüksek lisans yaptı. Şimdi de ikinci bir fakülte okuyor, hedefi kaymakam olmak. Allah senden razı olsun, bize ne büyük iyilik yapmışsın.
Ben ondan da coşkulu ve mutluydum. Zira Fatih’te kendi kaderimi görmüştüm, adaş olduğumuzdan mıdır nedir.
Kemal abi derin bir iç çekti;
-Hani hocam bir söz var ya, “bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diye. Ben senin kırk yıl değil, bir ömür kölen olurum.